26 Nisan 2010 Pazartesi

23 Nisan Likya Turumuz 1.Bölüm

Birşeyler zorunlu olunca benim hevesim hemen kaçıyor. Akşam kalkıcak otobüse binmemiz gerektiği için nasıl bir "gitmeyesim" geldi koltugun uzerınde oracıkda uyusam hiç rahatsız olmazdım. Ertesi gün vah vahlanmak dışında. Benim uyuşukluğum geçer geçmez hemen kalkıp yola çıktık.
Hasanpaşa Salı Pazarının oradan ETS Likya Tur'u yazan otobüsü ararken dedik ki tüm İstanbul tatile gidiyor mahşeri kalabalıktı. Tam 5 otobüs vardı sırf Likya Tur'u yapan. Yerimizi bulup oturduk hemen yolcu analizi yaptık yaşıtlarımız var mı diye. Gözlerimin üzerine vinç binmişti sanki 23'de binip 23:15'de uykuya dalmıştım bile. 02'ye kadar soluksuz uyudum sonrası bölük pörçük. Supermario'da koltukda benden arta kalan kısımlarda uyumaya çalıştı ahtapot gibi yayılmıştım çünkü.
Heyecanlıydım supermario ile uzun otobüs yolculuğu için 4 saatlik Şarköy'e yolculuğu saymazsak ilk uzun yolumuz olcaktı 12 saat otobüsle. Yanıma cips, cikolata, ıvır zıvır almadığım şey kalmadı, molalarda zorla bir kere indim onda da supermario sürükleyerek indiricekti uzun süre vakit geçirdiğim yerlere bağlanıyorum sanırım:D
 Ets uzun yolculuk için hakikaten süper bir tercih olmuş agzımızdan çıkacak harfi bile can kulagıyla dinlediler. Mitolojiyi özellikle çok Tanrılı bölümleri nekadar saçma bulsamda Rehberimiz Serpil İrdem öyle güzel anlatıyordu ki kendimi bir masalın içinde yaşıyormuş gibi hissettim.
İlk gün uzun bir otobüs yolculugundan dolayı yorgunduk, Sıcaklıgın yakıcı dereceye dönüştüğü anlarda dağların üzerinde kar görmek mucizeye bakıyor gibiydi, yol üstündeki Antik tiyatro ve Yakapark ilk duraklarımızdı. Yakapark'ta ilk alabalığımızı yiyip tatilimizin sonunda et yemeği özleyeceğimizi düşünmemiştik.
Yakapark güzel bir yer ağaçlar ve doğal su kaynaklarının şölene döndüğü, sıcaklığın standart dereceden herzaman 10 derece daha düşük olduğu, alabalık ve dinlenme adına uğranılması gereken bir yer. Özellikle ağacın kovğundan akan su büyüleyiciydi.
Saklıkent'e vardığımızda depremin yarattığı en güzel şey dedik. Muhteşem bir doğa harikası. Güldür güldür akan bir su. O soguk ayakların taş kestiği yaz kış buz gibi olan  suya Supermario en önde girdi. Kolunu benim fularımla sardık. Dağların arasında mükemmel bir tecrübeydi. Mutlaka görülmesi gereken yerler. Daha nereler var görmediğimiz çoğunluğu turist olan insanlar soguk suya aldırmadan girdiler.Supermario ısrar etti gir diye sadece ayaklarımı soktum ama dondum gözüm yemedi. Sonra bir cesaret geldi giriyim dedim kocim gözden kaybolmuştu suların içinde ben karar vermişken, eşofmanımı sıyırıp girmeye basladım. Sular okadar hızlı ve yogun akıyordu ki resmen dik durmak imkansız insanı ittiriyor. O sırada biri yardım etmek istedi tuttum elini tam ilerliyordum ayagımdaki şeffaf Melissa'larım suya dayanamadı ve kaydı gitti. Kanyonun diğer kısmına geçtim ama sırıl sıklam oldum:D Moralim de bozuldu ilk defa giyinmiştim Çok kafama takmamaya çalışıp kıyafetlerimi değiştirdim.
Santos'a doğru yola çıktık. Kaç bin yıllık tarihin içinde olmak gerçekten benim gibi birini bile heyecanlandırdı. Taşların birbirine geçme sistemini kullanarak koskoca bir yer inşaa edilmiş olması kitaplardan okumak değil tamamen havayı soluyarak dokunmak, müthişti.
Kötü bir olay da oldu Likya 3'den bir yolcu taşların üzerinde yürürken bu tiyatronun içine düştü. Kötü bir an'dı. Hemen ambulans uçakla İstanbul'a gönderdiler.
Günün sonunda Çalış Mevkiindeki Orient Resert Hotel'e giriş yaptık. Otelle ilgili beklentimiz yoktu. Çoğunluk Oteli beğenmemişti ama benim sıfır beklentiyle gittiğimden olsa gerek rahatsızlık duymadım görüntüsünden, iyiydi bence o bölgeye göre temizdi, yemeklerin açıkbüfe oluşu cezbetmeye yetti.

Akşam yemekten sonra Lobi'de bilardo oynayıp, yorgun argın saklıkent'de kaptırdıgım papilerimin acısıyla bana terlik almak için merkeze indik.Terliğimi alıp cok dolaşmadan yorgunlukla Otele döndük hemen güzel bir uykuya daldık.