17 Ekim 2009 Cumartesi

Kötüye İnanmaya Programlı mıyız?



Kötüye inanmaya programlı mıyız?

Yoksa siz de iyi eleştiri duyunca duymazdan gelenlerden misiniz? Yoksa siz de iyi eleştiriler alınca mütevazı olmaya çalışanlardan mısınız? Yoksa size de iltifatlar pek inandırıcı gelmiyor mu?

Ya sahi biz neden iyi eleştirileri yarım kulakla dinlerken, kalbimize tam alamazken kötü eleştirileri unutamıyoruz? Kötü eleştiriler neden günde beş öğün kulağımızda yankılanıyor, kabus kıvamında uykularımızı bölüyor?

Yoksa biz kötüye inanmaya mı programlıyız? Hadi örnekleyelim...
Biri bize işimizde çok başarılı olduğumuzu söylediğinde, etkisi cümle bittikten 5 saniye sonra geçer. Ama sonra biri çıkıp kusurlarımızı sıraladığında etkisi aylarca geçmez. Yolda karşılaştığımız biri "Süper gözüküyorsun, kilo mu verdin?" çekse, genellikle şöyle deriz: "Yoo bir şey yapmadım, kıyafettendir..." Ya biri bize aniden, "Kötü görünüyorsun, neyin var?" deyiverse o andan sonra kurup dururuz. Hasta mıyız? Neyimiz var? Gibi gibi gibi...
Diyelim biri yanımızdaki karşı cins için, "Çok tatlı, ne kadar da yakışmışsınız" buyursa, biz o anlık gülümseriz. Ama biri çıkıp ona burun kıvırsa yanımızdakine kurulmaya başlarız. İyi de niye? Niçin sadece bir kötü eleştiri, bildiklerimizi ışık hızıyla unutmamıza yetiyor?

Bir bilmecem var okurlar: Bu özgüven eksikliğimiz mi? Onaylanma ihtiyacımız mı? Nedir? Nedir? Bilemiyorum. Sanırım bir tek şunu bilebiliyorum. Olumlu eleştirilerin tadını çıkarmayı, olumsuz eleştirilerden de gereken payı alıp kenara koymayı becerirsek derin bir nefes alabileceğiz. Yani... Sanki...


Sabah'da bugun yayınlanan (16.ekim cuma.09) yazısıyla, duygularıma benn yazsam bukadar olur imzamı atarım diyerek okuduğum biri yıllardır Ayşe. Hatta Armandan sonra adı küçükayşe'ye cıkarılan Hıncal tarafından:)


 Süper bir yazı gene imzamı atarım, hakikaten nedir insanı bukadar handikapa sokan?