2 Ekim 2009 Cuma

Çanakkale, Eceabat

                                  
Ayvalık,Sarımsaklı, Şeytan Sofrası, egenin mis denizi, Cunda hepsini bitirmiştik ama daha bir günümüz vardı. Bursa üzerinden düz bir şekilde İstanbul'a gelebilirdik. Yada Çanakkale üzerinden yarım Ege Turu yaparak dolaşa dolaşa gelebilirdik. 2. seçeneği seçip sahil kesiminden müzik son ses ki Burçiko Cunda'dan
greek&Türk cd'si aldı.Gözümüzde denizi, kulaklarımızda müziği Ege'yi doya doya hissettik.

Eceabat yolu öyle güzel filmlerdeki gibiydiki çam ormanları içerisinde kıvrıla kıvrıla gidilen bir yol. Huzur verici. Kenarında köy halkı zeytin'den sabuna birçok şeyi satıyor doğal kendi ürünleri. Dileyen yol kenarında hem alışveriş yapıp hem karınlarını doyurabilir gözleme yapanlardan sandvic yapanlara kadar gene tezgahlar var.
Tepeleri aşıp ormanların denizi gösterdiği ilk noktada bir hatıra fotograf cektirdikten sonra arabalı vapurla Gelibolu'ya gitmek için sıraya girdik. Şansımıza dolar dolmaz kalktı. Vapur içinde Çanakkale'den binmek için bekleyip yer bulamayıp Eceabata giden birçok insan vardı. Demek orası daha dolu oluyor doğru bir tercih yapmışız. Sonra Çanakkaleyede ugrayacağını öğrendik
Truva'yı yakından dokunamasakda okadar yakın geçtiki vapur yanımızda gibiydi.
Çanakkale, tarihi birebir hissettiğimiz bir yer oldu. Bence her insan hayatında bir kerede olsa gelip görmeli.
Vapurda çay molası& sohbet arası. Sanki vapurlarda içilen çayın yenilen simidin tadı farklı oluyor.
Daha keyifle içiliyor
Burada boğaz İstanbul'daki de boğaz. birinde trilyonlar dönüyor diğeri kendi kendine dönüyor. Ne garip